Bursa’da En Çok Ekmek Satan Fırın

Akşamın serinliği çökmeye başlamıştı. Fırınımın önündeki ışıklar sokağı aydınlatırken, içeri giren çıkan müşteriyle meşguldüm. Bir yandan sıcak simitleri tezgaha diziyor, bir yandan çayımı yudumluyordum. O sırada gözüm kapının önünde duran bir kadına ve küçük çocuğuna takıldı. Kadın üç kez içeri girip girmemek arasında tereddüt etmiş, sonunda kapının eşiğinde durup çocuğunun elini daha sıkı tutmuştu. Gözleri kararsız, ama bir o kadar da mahcup görünüyordu.

Bir şeyler seziyordum. Yanlarına gittim, çocuğun gözleri vitrindeki simitlere kilitlenmişti. Kadına baktım, başını eğdi, konuşmadı.

“Bak abla,” dedim, “Bu dükkana çok kişi gelir ekmek almaya. Bazen parası olmaz, yine de alır gider. Kimisi belki beni kandırıyordur ama ne önemi var? Ben bunun bereketiyle binlerce satıyorum. Ama sen… Sen üç defa içeri girmeye yeltendin, ama cesaret edemedin. Var mı bir ihtiyacın? Ne olur varsa söyle.”

Çay söyledim, masaya bir tabak dolusu simit ve poğaça da bırakılmasını istedim. Kadın teşekkür bile edemeden hemen çocuğuyla yemeye başladı. Küçük kız, çiğnemeden, doymak istercesine ısırıyordu. Aç oldukları o kadar belliydi ki içimi acıttı.

Kadın derin bir nefes aldı, ikinci çaydan bir yudum içti ve konuşmaya başladı:

“Abi… Dün gece kocam eve bir kadın getirdi. Bizi kapı önüne koydu. ‘Terk edin burayı, artık burada yaşamayacaksınız,’ dedi. Çıktım, gece saat ikiydi. Nereye gideceğimi bilemedim. Önce bir otobüs durağına oturduk. Ama orada sabahı edemeyeceğimizi anlayınca bir karton buldum, Emirsultan Mezarlığı’nda kıvrıldık yattık. Soğuktu ama korkudan çok üşüdük. Yanımda tek bir kuruş bile yoktu. Telefonumu da vermedi. Satacak belli ki. Kimseyi arayamadım. Sabah olunca karnımız acıktı. Aklıma uzaklarda bir akrabam geldi, ama yanına gidebilmem için en az 30 lira lazımdı. İşte bu yüzden buradayım. Kızım, vitrindeki simitlere bakarken elimden sımsıkı tuttu. Girmeye utandım. İçeriye adım atamadım. Ama… Ama sen çağırdın. Allah razı olsun. Şimdi bak nasıl gülüyor evladım, karnı doydu diye.”

Kadının gözleri dolmuştu ama yüzünde minnetle karışık bir umut ışığı vardı. Derin bir nefes aldım. Annem geçen hafta vefat etmişti, alt kattaki daire bomboştu. Bir an düşündüm. Bu kadına ve çocuğuna bir kapı açabilir miydim? Eşimi aradım, durumu anlattım. “Tabii ki! Hemen gidip alalım,” dedi heyecanla. Kadına döndüm:

“Burada çalışmak ister misin? Hem kendini toparlarsın hem de kızınla birlikte kalabileceğiniz bir yer olur. Benim alt kat boş, orada barınabilirsiniz. Kira istemem. Faturaları biz öderiz. Sen de burada yardımcı olursun.”

Kadın gözleri dolarak ayağa kalktı, elimi öpmeye çalıştı. Engelledim.

Üç aydır abla dükkânda çalışıyor, kızı da okula başladı. O kadar mutlular ki… Bugün birine iki ekmek verdiğini gördüm, parasını almadı. Sonra çantasından kendi parasını çıkarıp kasaya koydu. Anlamıştım ki, o da bir başkasına iyilik yapmak istemişti. Görmezden geldim.

Ellerimi açıp Allah’a şükrettim. Bana bir kardeş ve bir evlat yolladığı için teşekkür ettim.

İyilik bulaşıcıydı. Allah hepimizin sayısını artırsın. Âmin…





Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.