d
Doktordu. Günleri hastanede geçiyordu. Eve yorgun argın dönüyordu her gün. İnsanlar hekimleri rahat rahat yaşam yaşam sürdüren şahıslar olarak bilirler hep. Halbuki en gerilimli yaşam belki de onların yaşamıydı..
İki çocuğu ve karısı ile birlikte mutlu bir ömürleri vardı. Tüm gelirlerini ve giderlerini bu üç, bir de kendi dört şahsa göre planlamıştı. Böyle sistemli yaşamazlarsa bir gün ekonomik sorunçekebilirlerdi. Sevgi dolu bir kalbi vardı. Çocuklarını ve karısını çok seviyordu. Karısı da iyi bir insandı. Hele hele bu iyilik ve güzelliği çocuklarına aşılamaya çalışması, onu bir kuyumcu kadar titiz yapmıştı. Adeta işliyordu bir gergef gibi ruhlarını çocuklarının. Bu bu tür giderken, mutlulukları yolundayken bir gün içlerine sorun ateşi düşürecek bir şey oldu. Belki pek o kadar mühimsenecek bir şey değildi ama onlara göre ekonominin bu kadar enflasyonla basınç yaptığı bir devirde bu büyük bir husus idi. Üç dört aylık hamileydi karısı. Hiç beklenmedik bu haber karşısında ikisi de şoke olmuştu. Tüm planları, ömürlerinın uygulaması sarsan olacaktı bu türlikle. içlerindeki sorun gün geçtikçe büyüyordu. Bu çocuğu istemiyorlardı. Doğmaması gerekti bu miniğin. Hayatlarını bunalıma sokacak bu misafirin evlerine ayak basmaması her şeyden daha iyi olacaktı..
Bir gece baş kafaya verdiler ve iyice hususyu derinlemesine hususştular aralarında. Ve karar verdiler onu aldırmaya. Çünkü güçleri yetmeyecekti onu yetiştirmeye..
Evet ertesi gün gidecekler ve bu işten iyi anlayan bir hekim dostu doğrultusundan üç dört aylık misafirin yaşamına son vereceklerdi. Bir sürü bahaneler ve sebepleri bir bir sıraladılar gece boyu birbirlerine. Ve bu işin bitmesi gerektiğine karar verdiler sabaha doğru.
İçlerinde bir huzursuzluk olsa da; bu, ömürleri süresince çekecekleri huzursuzluktan daha büyük olamazdı.
Evet o sabah birliktece çocuklarını evde yalnız bırakarak hekime gittiler. Onları yalnız bırakmalarının nedeni ise, çok tez döneceklerini ön görü ettiklerindendi. Doktor dostu onlara randevu vermişti ve bu işi çok tez bitirebileceğini, hiç sıra beklemeyeceklerini söylemişti.
Evde yalnız kalan çocukların büyük olanına iyice tembih etmişlerdi kavga falan yapmamaları amacıyla. Küçüğü esasen sözden anlayacak yaşta değildi. Her söylenene baş sallıyor ya da sinirlenince ‘olmaz’ deyip, geçiyordu. Aklı ermiyordu birtakım şeylere..
Onlar gittiklerinde çocuklar güzel güzel oynamaya başladılar. Gün ışığı perdeleri açık olan pencereden içeriye sızıyor ve halıların üzerinde aydınlık motifler oluşturuyordu. Ama bu motifler gün boyu sürecek miydi? Bu aydınlık tüm günü kaplayacak mıydı?
Evet onlar muayenehaneye ulaştıklarında iki kardeş de iyice oyuna dalmışlardı. Hele hele bir de bu oyun büyüğün, babasının ameliyat aletlerini bulmasıyla hareketlenince daha da sevinmişlerdi. Günlerdir yalnız kalmayı özlüyordu esasen çocuk. Küçüğüyle birlikte hekimculuk oynamayı, onu ameliyat etmeyi aklına koymuştu nice vakit önce. Ama bir fırsatını bulamamıştı. İşte bugün eline bu tür bir fırsat geçmişti. Anne ve babaları dönmeden bu fırsatı değerlendirmeli ve ameliyatı bitirmeliydi. Hatta dikişi bile televizyonlarda gördüğü gibi tamamlamalıydı.Ama onun alnından terleri kim silecekti? Hiç hemşiresi yoktu bu işi yapacak. Olsun; kardeşi bu işi yapardı. Ara sıra alnındaki terleri o silebilirdi. Zaten bu bir oyun değil miydi?
Cerrahi oyunu başlamıştı. Kardeşini ameliyat olması gerektiğine iyice ikna etti ağabey. Sonra eline neşteri aldı. Bir sürü pamuk, tentürdiyot gibi malzemeleri de yanıbaşına koymuştu. Sargı bezi, merhemler hepsi vardı işte kutuda.
Dikiş amacıyla ip ve iğne bulması gerekiyordu. Bunun amacıyla annesinin perdeye geride bıraktığımız gün iliştirdiği ipi takılmış iğneyi aldı ve onu da malzemelerin yanına koydu. Onlar bu işle meşgul iken anne ve baba muayenehanede çocuğu aldırmakla meşguldüler.
Onlar bu işle meşgul iken anne ve baba muayenehanede çocuğu aldırmakla meşguldüler. Çocuk ilk bıçağı kardeşine vurduğu anda, hekim da ilk bıçağı vurmuştu cenine. Sanki aynı anda devam ediyor idi ameliyat işi. Bir fark vardı aralarında. Biri biraz sonra iyileşecek umuduyla kalbi atan bir miniğin yaptığı ameliyattı. Diğeri bir daha yaşama uyanamayacak ceninin karamsar tablosuydu. Ancak her ikisi de bir feryat odağında toplanıyordu bu işin.
Çocuk bıçağı kardeşinin şah damarında gezdirdi. Ve birkaç vuruş de oralara vurdu.’Buralarda mikrop olabilir’ söylüyordu durmadan. Biraz sonra kardeşinin tüm bedeni kanrevan olmuştu. Yattığı yer kıpkırmızı bir renge boyanmıştı. Diğer doğrultuda kürtaj masasındaki annesinin içersindeki istenmeyen bebek de ölümün kollarına ulaşmıştı. İki ölüm bir anda oldu. İki can bir anda çıktı. Ama bunu kimse bilmiyordu. Çocuk çok korktu kardeşinin durumundan. Onun çırpına çırpına can vermesi onu son derece ürkütmüştü. Ama ufak bulunduğu amacıyla ölümün ne bulunduğunu bilmiyordu. Uyusun diye üstüne beyaz bir çarşaf örttü sonra da. Tıpkı televizyonlarda bulunduğu gibi.
Anne ve baba eve dönmeye hazırlanırken çocuk da yaptığı Hatayı biraz hissettiği amacıyla evden kaçıp saklanmayı kafasına koymuştu. Saklanmak amacıyla en emin yer evlerinin önüne sürekli park eden kamyonun altıydı. Orada kimse onu bulamazdı. Çünkü son derece sakin bir yerdi bu kamyonun altı. Ara sıra burada arkadaşlarıyla saklanırlar ve ellerine geçirdikleri bir kediyle saatlerce oynarlardı. Bunu hatırladı çocuk ve direk doğruya kamyonun altına girdi ve tekere sırtını ykatiyenyıp öylece küçücük kalbiyle suçunu düşünmeye başladı. Anne baba yola çıkmış evlerine doğru ilerliyorlardı. Bu sırada kamyon sahibi de bir yere yük alabilmek amacıyla evinden çıktı. Her şeyden habersiz olarak kamyona doğru yürüdü ve bindi. Kontak anahtarını çevirdi. Anne baba semtlerine yaklaşmışlardı; ama kamyon harekete geçmişti. Onlar daha eve ulaşamadan ağabey kardeşine ulaşmıştı. Evet kamyon bu ufak bedeni bir teker dönüşüyle ezip geçmişti.
Bir şeyi ezdiğini fark eden şoför aşağıya indi ve bir de ne görsün; karşı evin çocuğu kamyonun altındaydı. Büyük bir şok geçirdi adam. Büyük birkalabalık toplanmıştı evin önünde. Bugün iki can gitmişti ve bir üçüncüsü de daha doğmadan göklere uçuvermişti biraz evvel…
Anne ve baba evlerinin önündeki bu kalabalıktan kuşkulanmışlardı. Vaka yerinde başlarına geleni anlayınca anne düşüp bayıldı. Onu hastaneye götürdüler. Baba büyük bir telaş içersinde eve koştu. Ve küçüğü bağrına basıp öpüp koklamak istiyordu. Bir evladını kaybeden babanın içersinde diğerine yoğunlaşan sevgiyi bu derdi çekenler, bu acıyı tadanlar çok iyi bilirler. Ama eve girdiğinde fersiz gözleri bir noktaya dikilmiş çocuğu görünce babanın tüm yaşamı sönmüştü. Tüm dünyası yıkılmıştı. Evin içersindeki, dıştan akseden ışık bile bundan sonra halılara aydınlık motifler örmüyordu. Her şey karanlıktı bundan sonra. Her şey zifiri bir renge bürünmüştü. Evet bir cana bedel iki çocuğunu da almıştı işte Tanrı. Bu bir uyarıdı; ama çok pahalı bir uyarı olmuştu onlar amacıyla. Değer miydi Tanrı’ın verilen cana kıymaya.. Şimdi tüm çocuklar gitmişti.. Belki Tanrı bir daha katiyen çocuk vermeyecekti.. Lütfen bunu paylaşalım.. Paylaşalım ki Tanrı’ın verilen cana kimse kıymaya kalkmasın..